Nebi ve Resul kelimeleri, Kur'an'da sıkça geçmekte ancak klasik İslam anlayışında, bu iki kelime birbirinden çok farklı anlamlar barındırsa da "peygamber" olarak meal edilmektedir. Bu yanlış durumdan faydalanan Teslimiyet Dini kurucusu Reşad Halife, nebi ve resul kelimelerini "öz" anlamlarından kaydırarak, kendini resul etme amacına uygun anlamlarla donatarak, Teslimiyet Dini'nin kutsal kitabı olan "Kur'an Son Ahit" kitabında yer vermiştir.
Nebi Kelimesinin Anlamı ve Kur'an Anlamında Nebi
Nebi, kelime anlamı itibariyle "haber alan, haber verilen" anlamındadır, Arapça anlamı budur. Yüce Allah Kur'an'da, vahye muhatap olan kişilere yani "vahiy alan, vahiy verilen" bireylere "nebi" olarak seslenmiştir.
Nebinin vahyin karşısındaki konumu "pasif"tir. Nebi, hiçbir başka bir şey yapmaya gerek kalmadan, kendisine gelen vahye muhatap olur.
Kur'an'da Yüce Allah'ın doğrudan doğruya yahut vahiy meleği ya da diğer melek elçileri ile irtibata geçtiği tüm peygamberler, İsa Peygamberin annesi Meryem (Meryem:19), Musa Peygamberin annesi (Kasas:7), Zukarneyn (Kehf:86) gibi doğrudan muhatap alınan kişilerin de ayetlerin içeriğinden nebi oldukları anlaşılmaktadır.
Burada bazı düşünürler, dar anlamda nebi ve geniş anlamda nebi ayrımına giderek, ilahi uyarıyı anlamında vahiy alan peygamberlere "dar anlamda nebi", Yüce Allah'ın muhatap olması anlamında "geniş anlamda nebi" kavramını kullanmaktadırlar.
İster dar, ister geniş anlamda olsun nebi, Yüce Allah'ın sözüne yani vahye muhatap olan kişidir.
Teslimiyet Dininin Nebi Saptırması
Teslimiyet Dini, nebi konusunda Al-i İmran 81. ayeti temel almaktadır. Al-i İmran 81. ayette Yüce Allah, tüm nebileri bir araya toplayarak hepsinden bir söz almıştır. Buraya kadar bir sorun yoktur. Ancak, ayetin devamında yer alan "min kitabin" kelimesi "levhi mahfuzdan bilgi" olmasına rağmen, Reşad Halife tarafından "kutsal yazı, vahiy" olarak çevirdiği için, olay gerçeklikten sapmaktadır. Reşad'ın bu amaçsal, kasti ve yanlış çevirisi nedeniyle Teslimiyet Dini savunucuları, tüm nebilere kitap verildiğini savunmaktadır (Daha ayrıntılı bilgi için bknz: Teslimiyet Dininin Al-i İmran Ayet 81 Saptırması, bağlantı: https://resadhalife.com.tr/teslimiyet-dininin-al-i-imran-ayet-81-saptirmasi).
Nebilik, kitap verilmesi yahut verilmemesine göre tanımlanacak bir kavram değildir. Gerek kelimenin Arapça gramer yapısı gerekse de Kur'an'da tüm nebilere kitap verildiği şeklinde bir belirlemenin bulunmaması, bu görüşün yanlış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Nebilik, vahyin karşısında kişinin aldığı konumdur.
Peki Teslimiyet Dini neden tüm nebilere kitap verildiğini savunmaktadır? Buna neden ihtiyaç duymaktadır? Bunun nedenini bir başka makalemizde (Teslimiyet Dininin Al-i İmran Ayet 81 Saptırması, bağlantı: https://resadhalife.com.tr/teslimiyet-dininin-al-i-imran-ayet-81-saptirmasi) ayrıntıları ile açıklamıştık. Teslimiyet Dini, Al-i İmran 81. ayetten hareketle, tüm nebilere kitap verildiği anlamını yüklemek zorundadır çünkü bu Teslimiyet Dini'nin temelini oluşturmaktadır. Eğer Al-i İmran 81. ayetten hareketle tüm nebilere kitap verilmiştir anlamı çıkarılmaz ise, Reşad Halife'nin resul yani antlaşma elçisi olma tezi tamamen çökmektedir.
Al-i İmran 81 ayetin anlamı saptırılarak, ayette geçen "min kitabin" kelimesi levhi mahfuz anlamında kullanılmasına rağmen, "tüm kutsal yazılar" anlamı verilerek nebilere gelen elçi vahiy meleği olmasına rağmen, bu gerçeklik inkar edilerek Reşad, elçi yani resul ilan edilmektedir. Bahsettiğimiz makalede bunun ayrıntılarını, Kur'an'daki diğer ayetleri de tahlil ederek yazdığımızdan, oradaki açıklamalarımıza atıfta bulunuyoruz.
Resul Kelimesinin Anlamı ve Kur'an Anlamında Resul
Resul kelimesinin birebir Türkçe karşılığı "elçi"dir. Yüce Allah Kur'an'da da resul kelimesini bu anlamıyla kullanmakta, Yüce Allah'ın iletilmesi istediği mesajı (emir, yasak, vahiy vs.) ileten kişiye görevi gereği verilen isimdir.
Bir örnek verecek olursak, Muhammed Peygamber kendisine vahiy gelmesi yani Yüce Allah tarafından muhatap alınmasından dolayı, kendisine ilk vahiy geldikten sonra, ölünceye kadar ve hatta ahirette de nebidir. Nebilik, bir makam olup, ilahi vahye muhattap olmayı işaret eder. Hatta İsa Peygamber'in annesi Meryem, gibi Yüce Allah tarafından muhatap alınıp, vahiy meleği elçi olarak gönderildikten sonra, kendisinin bir daha ilahi vahye muhatap alınmamasına rağmen, Meryem bir nebidir ve bu nebilik görevi ahirette de devam edecektir. Ancak Muhammed Peygamberin Yüce Allah'ın emriyle Kur'an ayetlerini iletmesi/beyan etmesi durumunda yaptığı iş resullüktür ve Muhammed Peygamber, sadece Kur'an ayetlerini iletirken bir elçi yani resuldür. Bu nedenle Kur'an'daki bir çok ayette "nebiye itaat edin" denmez, "resule itaat edin" denir. Zira Yüce Allah'ın emriyle, insanlığı ilgilendiren konulara ilişkin insanlığa iletilmesini arzu ettiği vahyi ileten nebi, bu işi yapar iken bir elçilik görevini ifa ediyordur yani resuldür ve resullük görevi icra edilir iken Yüce Allah'ın emri yerine getirildiğinden resule itaat şarttır. Vahyi iletme görevi yapılmıyorken nebiye itaat Yüce Allah tarafından emredilmemiştir ve Kur'an'da bu konuda bir emir bulunmamaktadır.
Elçi, kimin elçisi ise kendisine verilen belge, bilgi yahut eşyayı, muhatabına ulaştırmak ile yükümlü kişidir. Bir kişi sadece bu görevi yerine getirir iken elçidir. Muhatabına ulaşması gereken belge, bilgi, haber yahut eşya, muhataba teslim edildikten sonra, bir dahaki elçilik görevi verilene kadar, o kişi elçi değildir.
Bu itibarla, ilahi vahye muhatap olan bir nebi, insanlara duruyurulması gereken vahiyleri insanlara duyurur iken elçilik görevini yerine getirmektedir. Zira Yüce Allah nebilerle, sadece bize iletilen vahiylerle sınırlı olarak muhatap olmamıştır. Bize iletilmeyen bir kısım konularda da nebinin kendisine vahiy gelmiş olması muhtemeldir ancak bu vahiyler yani insanlara iletilmesi zorunlu olmayan vahiyler, insanları bağlamamakta ve hatta insanlığı ilgilendirmemektedir. İnsanları bağlayan tek vahiy, nebiye iletilmesi görevi verilen vahiylerdir ve nebi, bu görev yerine getirirken elçilik yani resullük görevini yerine getirmektedir.
Unutulmamalıdır ki Kur'an'da resul kelimesi sadece ilahi vahyi ileten insanlar için değil; vahiy meleği (Meryem:19), İbrahim'e çocuk müjdesi ve Lut'un kavminin haberini vermeye gelen ve daha sonra Lut'a giden melekler (Hud:69 vd.), Sebe kraliçesinin Süleyman Peygambere hediyelerini gönderdiği kişiler (Neml: 27 vd.) için de resul kelimesi Kur'an'da geçmektedir.
Teslimiyet Dininin Resul Saptırması
Teslim olanlar, Al-i İmran 81. ayete dayalı olarak kitap verilen ilahi muhataplara nebi denilmesi kabulünden hareketle, resullere yani elçilere kitap verilmesinin gerek olmadığı belirlemesini yaparlar. Buna dayalı olarak da Reşad Halife'nin, kendisinden önce inen Kur'an ayetlerini, 19 matematiksel sistemine bağlı olarak yeniden çevirip, tebliğ etme görevini üstlendiği, bundan dolayı da resul yani antlaşma elçisi olduğu ilan ve imana davet edilmektedir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, nebi ve resul kelimelerinin ve kavramlarının tanımlaması, kitap verilmesi yahut verilmemesinden hareketle yapılamaz, bu açıkça bir çarpıtma, saptırmadır. Nebi ve resul kelimelerinin gerek Arap dili karşılığında gerekse de Kur'an'da kullanılan belirlemede, kitap verilmesine atıf yapılmamaktadır.
Teslimiyet Dinine göre son nebi Muhammed Peygamberdir ama Muhammed Peygamber son resul değildir. Son kitap da Muhammed Peygambere indirilen Kur'an'ı Kerim'dir. Al-i İmran 81 ve Ahzab 40. ayetlerinin çarpıtılmasıyla ulaşılan bu yanlış bilincin/kabulün üzerine Teslimiyet Dini, Reşad'ın kendisine indirilmeyen Kur'an'ı; tekrar ama 19 matematiksel sistemine göre yapılan kusursuz (!) çevirisi ile tebliğ/beyan etmekle görevli bir resul olduğu inşa, iddia ve ilan edilmektedir. Ve olay bu haddeye gelince de sonuç yine Kur'an'a dayalı olarak çıkarılmaktadır: Antlaşma elçisi (resul) Reşad'a iman etmeyenlerin, tam iman etmiş olmaları mümkün değildir, Reşad'a iman etmeyen herkes cehenneme gidecektir.
Sonuç
Nebi ve resul kelimelerinin birbirinden farklı anlamlar taşıdığı, zaten farklı kelimeler olmalarından anlaşılmaktadır. Ancak bugüne kadar geleneksel İslam savunucularının, her iki kelimeyi de peygamber olarak çevirmesinden, iki kelime arasındaki farkı göz ardı etmelerinden yahut gizlemelerinden kaynaklı, bir çok yanlış çıkarımlar yapılmıştır.
Sadece teslim olanlar değil, geleneksel İslam karşıtı bir çok İslami akım da bu durumdan şikayetçidir ve bu hususa dair deşifreleri vardır.
Ancak teslim olanların bu konudaki deşifrelerindeki amaç, Kur'an'ın doğru anlaşılmasının sağlanmasından öte, Reşad'ın bir resul (antlaşma elçisi) olarak kabulünü sağlamaktır. Amaç, gayri Kur'an'i bir amaç olunca, sonuç da gayri Kur'an'i bir sonuç olmaktadır. Ne kelime anlamı olarak ne de Kur'an'daki kullanımları olarak ilgisi olmayan şekilde, kitap verilip verilmeme üzerinden tanımlanan nebi ve resul kavramları saptırılarak, inananların da bilinciyle oynamaya çalışılmaktadır.
Nebi, vahiy alan; resul, Yüce Allah'ın emriyle alınan vahyin tamamı yahut belli bir kısmını ileten anlamındadır. Gerisi, laf-ı güzaftır...