Reşad Halife'nin kim olduğunu, iddiasını, iddiasının dayanaklarını, iddiasının dayanaklarındaki yanlışları, "Son Ahit Kur'an" isimli eserindeki kabul edilemez durumları ve daha bir çok konudaki eleştirilerimizi, web sitemizde bir çok yazımızda dile getirdik.
Şimdi ise, en çok dile getirilen bir sorunun cevabının peşine düşeceğiz: Reşad Halife Yalancı Mı?
Yalancılık Kavramı
Yalancı kavramının ne olduğunu anlamak için, ne olmadığını bilmek gerekir. Yalancılık, gelip geçici yahut bir defa yapılmakla kazanılan bir sıfat değildir. Aynı şekilde yalancılık, doğruyu söylememek de değildir. Doğruyu söylememek, "doğruyu söylememek" demektir.
Yalan, karşısındakini aldatmak amacıyla gerçeğe aykırı söylenen sözdür. Dolayısıyla, yalancı olabilmek için "yalan" söylemek gerektiğinden, susarak yahut el kol hareketleri ile cevap vermek, yalana vücut vermeyecektir.
Aynı şekilde yalan, karşısındakini belli bir yönde aldatmayı amaçlayan gerçeğe aykırı sözdür. Örneğin, daha önce kaza yapılmış bir aracı satarken, "kazasız" diye satmaya çalışmak ve satın almak isteyenlerin "daha önce kaza geçirdi mi" sorusuna "hayır" şeklinde cevap vermek, açık bir yalandır. Çünkü yalan söyleyen kişi, aracın kaza geçirmiş olduğu alıcı tarafından bilinir ise aracın değeri düşeceğinden, daha çok para kazanmak için bu yalan söylenmiştir.
Görüldüğü üzere bir sözün yalan olabilmesi için, hem gerçeğe aykırı olması hem de yalan söyleyene ya bir fayda sağlaması ya da uğrayacağı bir zararı önlemesi gerekmektedir.
Yalancılık ise, yalanı huy haline getirmiş kişiye denir. Bir kişi, bir çok kez yalan söylerken yakalanmış yahut söylediği gerçeğe aykırı sözlerin yalan olduğu açıkça anlaşılıyor ve bu sözler yalan söyleyene bir fayda sağlıyor ise, bu kişiye yalancı denir. Örneğin bir kişi çıkıp da "dün gece uzay aracımla Mars'a gittim ve bu taşı oradan getirdim" diyerek elinde tuttuğu taşı satmaya çalışıyor ise bu kişinin; bu sözleri söyleme cüretine varacak şekilde yalan söylemesinden dolayı, yalancı olduğunu söylemek, yanlış olmayacaktır.
Tekrar etmekte fayda vardır ki, bazı gerçeğe aykırı sözler, yalan oluşturmayabilir. Örneğin, kardeşinin kırdığı vazoyu gören annesine, vazoyu kimin kırdığını bilmediğini söyleyen çocuk, yalan söylemiş olmayacaktır çünkü kendisine bu gerçeğe aykırı beyandan bir çıkar elde etmemiştir. Aynı şekilde, babası çok hasta olan bir kişiye, babasının iyi olduğunu söylemek, yalan olarak değerlendirilemez. Yalanda önemli olan konu, gerçeğe aykırı söz söyleyen kişinin, bu söz sayesinde bir fayda sağlamasının yahut uğrayacağı bir zarardan kurtulmasının söz konusu olup olmadığının tespitidir.
Reşad Halife Neden Yalancılıkla İtham Ediliyor?
Yukarıda belirttiğimiz gibi, bir kişinin yalancı olup olmadığının tespiti için söylediği bazı sözlerinin yalan olup olmadığının belirlenmesi önemlidir.
Reşad, öncelikle 19 Mucizesi olarak bilinen ve Kur'an'da 19 ve 19'un katlarına dayalı bir sistemin varlığını ispat ettiğini ortaya atmıştır. Gerçekten de hurufu mukattalar (surelerin başında yer alan ve sadece harflerden oluşan, gramere aykırı sesler, örneğin "Ya-Sin", "Elif-Lam-Mim", "Nun" gibi) başta olmak üzere bir çok konuda 19 ve katları iddiasının, doğruyu yansıttığı görülmektedir.
Ancak, bir çok konuda 19 ve katları konusu doğru sonuçlar doğursa da daha sonra Reşad'ın sistemi çığırından çıkmış, başta belirlenen metottan kopuşlar olmuş, bazı iddialarda 19 ve katını bulmak için, metotsuzca toplama, çarpma gibi gelişi güzel ve kuralsız işlemler yapılmaya başlanmıştır.
19 Mucizesi iddiası ile ilgili Reşad'a yalancı denebilmesi mümkün değildir. Çünkü hem iddianın aksi tam olarak ispat edilemediği gibi iddiadan Reşad Halife'nin bu iddiadan maddi yahut manevi bir çıkar elde ettiği ispat edilememiştir. Her ne kadar 19 Mucizesi iddiasının, sonradan aşağıda incelenecek olan Resullük iddiasının temelini oluşturduğu iddia edilecek olsa da, ilk çıkışı itibariyle Reşad, 19 Mucizesi olarak ortaya konulan iddiadan bir çıkar elde etmemiş yahut uğrayacağı bir zarardan kurtulmamıştır.
Reşad'ın en önemli iddiası, kendisinin Resul olduğu iddiasıdır ve bu iddiaya bağlı olarak ortaya attığı "yetkili olma, çeviri yapmaya Tanrı'dan yetkili kişi, tüm dinleri birleştirme ile görevli elçi" gibi ikincil iddialarıdır.
Reşad'ın Resul olma iddiasının temelinde, Muhammed Peygamberin son nebi olup, son resul olmaması tespiti bulunmaktadır ve Reşad bu sonuca Ahzab 40. ve Al-i İmran 81. ayetlerden hareketle ulaşmaktadır.
Her iki ayetin de Reşad tarafından çarpıtıldığına dair delillerimizi sunduğumuz yazılarımıza, web sitemizde bulabilirsiniz. Oradaki beyanlarımıza atıfla Reşad'ın, ayetlerin anlamlarını saptırdığı, nebi-resul ayrımını kasten yanlış belirlediği ve buna bağlı olarak kendisinin resullük iddiasının yolunu açtığını rahatça söyleyebiliriz.
Aynı şekilde, kendisinin tüm dinleri birleştirmek için gönderildiğini, bunu da Kur'an üzerinde yapacağı ve Tanrı tarafından kendisinin görevlendirilerek gerçekleştireceği çeviri ile sağlayacağını iddia etmiştir.
Reşad İddialarını İspat Edebildi Mi?
Kutsal metinlerin hiç birinde resullerin, görevlendirdikleri işi yaparken yani daha tamamlamadan, görevini tamamlayıp amacına ulaşmadan vefat ettiği yazmamaktadır. Muhammed Resul görevini tamamlamıştır ve bu durum Maide 3 ile sabittir. İsa Resul'ün görevi tamamlamadan vefat ettiği konusunda Kur'an'da bir beyan bulunmadığı gibi, Hristiyanların inandığı ve Reşad'ın da çok etkilendiği İncillerde İsa, ölmeden önce ölüp, 3 gün sonra tekrar geri dirileceğini haber vererek, görevi devam ederken vefat ettirilmeyeceğini ilan etmiştir. Nuh; gemiyi karaya yanaştırmadan, Salih; deve sınavı bitmeden, Lut; yaşanan helaktan kurtulmadan, bir nebi yahut resul olduğu tartışmalı olsa da Zulkarneyn; Yecuc-Mecuc'u hapsetmeden, Musa; İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarmadan, İbrahim; Kabe inşaatını tamamlamadan, Yusuf; uğradığı haksızlığın düzeltilmesini görmeden, Yakup; adalete şahit olmadan, Yunus; yaptığı hatanın farkına varıp, görev yerine geri dönüp, tebliğ görevini tamamlamadan, vefat etmemişlerdir. İsmi sayılan bu peygamberlerin dışında başka peygamberlerden de örnek verilebilir.
Ama Reşad, Kur'an'ın bundan sonra geçerli ve ilahi tek ve gerçek çevirisini yapmak ile görevlendirildiğini, yetkili bir resul olduğunu iddia etmiş ama gelin görün ki, çevirisini tamamlamadan, öldürülmüştür. Yani iddia ettiği görevi, tamamlanamamıştır. Reşad'ın takipçileri, bu konuya ilişkin bazı teviller getirse de hiçbirinin vahye, vahyin inşa ettiği akla ve mantığa uyarlılığı bulunmamaktadır.
Bu tespitlerden hareketle Reşad'ın, resullük iddiasının dayandığı delillerden 19 Sisteminin raydan çıkıp, bazı yerlerde 19 ve katlarına ulaşılamayınca mevcut mushafta yer alan ayetleri inkar etmeye kadar gidildiği, metotsuz ve kuralsız şekilde 19 ve katlarına ulaşmak için toplama, çarpma işlemlerinin yapılması, kaldı ki 19 sisteminin bulunmuş olmasının resullük için delil olamayacağı, Ahzab 40 ve Al-i İmran 81'in kasten yanlış çevrilmesiyle anlamların saptırıldığı, Kur'an ayetlerinden bazılarında 1400 yıl önce kendisine seslenildiği gibi iddiaların, vahyin ana düsturlarına aykırı olduğu, rahatça tespit edilebilmektedir.
Bu itibarla Reşad'ın iddialarının, doğruyu yansıtmadığını rahatça söyleyebiliriz.
Reşad Bu İddialarından Bir Çıkar Elde Etti Mi?
Bu soruya verilecek cevap, kesin ve net şekilde "HAYIR" olmalıdır. Bırakın bir çıkar elde etme yahut bir zarardan kurtulmayı Reşad, bu iddiaları nedeniyle canından olmuş, haince öldürülmüştür. Reşad'ın tek istediği, klasik mezhepsel İslam anlayışındaki çarpıklıkları, Kur'an ayetleri ve bilimsel gerekçelerle ortaya koymaktı. Sadece bu uğurda, büyük bir azim ve sabırla çalıştı. Kendisi için maddi bir çıkar sağlamak istediği ya da bu yönde tek bir adım attığı yönünde ne bir iddia vardır ne de bu yönde bir delil bulunmaktadır. Reşad'ın bu iddialarından hareketle, manevi bir çıkar elde ettiği de savunulamazdır zira Reşad, resullüğünü ilan ettikten sonra, dünyadaki tüm İslami akımların kendi etrafında toplanması konusunda hiçbir girişimde bulunmamış, sadece iddialarını kitaplarla, yazılı ve görsel medya ile insanlığa yaymaya çalışmıştır.
Eğer Reşad Halife, kendi çıkarına düşkün bir kişi olsaydı, bu işlere hiç girmez, Reşadiye tarikatının kurucusu olan babasından ayrılmaz, babasından sonra posta oturur ve hiçbir zorluk, darlık görmeden, gül gibi hayatını sürdürürdü. Ama Reşad, Kur'an ışığında, imanının ve fikirlerinin peşinde gitmeyi seçti ve hem samimiyetini hem de azmini ortaya koyarak, bir çok zorluğa, çileye katlandı.
Peki Neden Bu İddialarda Bulundu?
Reşad, kendisine vahiy geldiğini, Cebrail ile görüştüğünü de iddia etmişti. Unutulmamalıdır ki, Reşad'ın iddiaları tamamen imani bir meselidir. Reşad bunu çok iyi bildiğinden, Kur'an'dan kendisine temel aramış ama temellendirme aşamasında bir çok çelişkiye düşmüş, çevirisini kendisinin resul olduğu ön kabulüne yönelik bir amaçla yaptığından, devamlı çevirisini yenilemiş ama son yenileme çalışması yarım kalmıştır.
Reşad'ın bu iddialarda neden bulunduğu sorusunun gerçek cevabını, Yüce Allah ve Reşad dışında kimsenin bilmesi mümkün değildir. Ama Reşad'ın yazdıkları, video kayıtları ve çevirisine bakarak söyleyebileceğimiz tek şey; Reşad'ın inanmadığı hiçbir şeyi söylemediğidir. Hükmü, ahirette Yüce Allah verecektir.
Reşad Yalancı Mı?
Tüm bu anlatılanlardan hareketle şimdi bu sorunun cevabını verebiliriz.
Çok açık ve net söyleyelim ki Reşad Halife'ye yalancı demek, mümkün değildir ve bu ona yapılmış bir iftira olacaktır. Ancak Reşad'ın yalancı olmaması, yalan söylememesi, doğruyu da söylediği anlamına gelmez. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi Reşad, ileri sürdüğü bu iddiaları sonucunda bir çıkar elde etmemiş, bir zarardan kurtulmamış aksine, bu iddiaları ileri sürerek bin bir türlü belanın içine sürüklenmiş ve hatta bu iddiaları sebebiyle, haince öldürülmüştür.
Ama Reşad, doğruyu da söylememektedir. Ayetlerdeki çarpıtmaları ve kendisinin resul olduğu ön yargısına dayalı olarak ayetlerdeki anlamları değiştirdiği, 19 sistemine ilk ileri sürdüğü zamandaki kurallarına bağlı kalmayıp, sistemin kuralsız bir hal alarak, artık kabul edilemez bir hale gelmesi, resul olarak gönderilme amacını gerçekleştiremeden öldürülmesi, iddialarının hepsini çürütmüş, hayatı; sözlerinin aleyhine şahitlik etmiştir. Özellikle yaşar iken "gerçek ve yetkilendirilmiş tek çeviriyi yapmak amacıyla Tanrı beni gönderdi, çalışmalarım devam ediyor" derken, çalışmaları bitmeden öldürülmesi, Tanrı olarak kastettiği Kur'an'ı gönderen Yüce Allah ise Yüce Allah'a bir (haşa!) "acziyet" atfı olarak görülmektedir. Yüce Allah, Reşad'a bir görev verip yolladı ve daha sonra Reşad görevini tamamlayamadan Reşad öldürüldü mü? Yüce Allah (haşa!) Reşad'ın canını koruyamadı mı? Öldürülmesini engelleyemedi mi? O zaman Kur'an'da belirtilen ve Yüce Allah'ın gücü bünyesinde sayılan, kimin nereden ve ne zaman canının alınacağına karar verme yetkisinin sadece Yüce Allah'ta oluşu yalanlanmış olmuyor mu? Reşad'ın Tanrısında bu yetki yoktur?
Sonuç
Reşad Halife, bir çok başarılı çalışmalara imza atmış, Kur'an'ın en iyi şekilde anlaşılmasını sağlamak için çalışmış olan imanlı bir bilim adamıdır. Kibarlığı, ağır başlılığı, beyefendiliği, sakinliği, imanına dayalı kendinden eminliği, hiçbir kibir veya ego belirtisi göstermemesi nedeniyle, Reşad'ın kötü bir adam olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Aynı şekilde Reşad Halife'ye yalancı demek, hem yalancı kavramının gerçek manasıyla çelişmekte hem de klasik İslam anlayışı üyelerinin abartılı iddialarına kanmak anlamına gelecektir.
Ama Reşad Halife'nin, başta resullük iddiası olmak üzere yetkili çevirmen gibi iddialarının da doğru olmadığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Hem Kur'an'daki temellerinin olmayışı, hem ayetlerdeki çarpıtmalar hem de Reşat'ın bizzat vefat ediş şekli, iddialarının doğru olmadığını da bize ispat etmektedir.