İsmini; 19 mucizesi olarak bilinen, Kur'an'ın matematiksel yapısını çözmesi ile tüm dünyaya duyuran Reşad Halife'nin, hayatı da ortaya koyduğu iddia kadar merak edilmektedir.
Reşad Halife, Mısır doğumlu, Arap asıllı bir Müslümandır. 1935 yılında Mısır'da doğan Reşad, "ehli sünnet" geleneğine bağlı olan babasının tedrisatında yetişti. Kahire'de Ayn Şems Üniversitesi'nden 1957 yılında mezun olan Reşad, 1959 yılında Amerika'ya göç etti. Daha sonra Arizona Üniversitesi'nde biyokimya alanında yüksek lisans ve Kaliforniya Üniversitesi, Riverside'de doktora yaptı. Bir biyokimyager olan Reşad, hayatının hiçbir zamanında din araştırmalarına ara vermedi. Amerika'da kalıcı olacağını anlayan ve artık Mısır'a da dönüşü düşünmeyen Reşad, ABD vatandaşı oldu. Amerikalı bir kadınla evlendi ve Arizona eyaletine bağlı Tuscon'da yaşadı.
Reşad'ı tüm dünyaya duyuran 19 sistemine dair keşfinin temellerini oluşturan araştırmalarına 1968 yılında başlayan Reşad, 1974 yılında, akademik bir kişiliği olmasına bağlı olarak, 19 sistemini, dayandığı ve bilimsel gördüğü temellerini de açıklamak suretiyle tüm dünyaya ilan etti. Reşad'ın bu iddialı çıkışı, sadece İslami çevredelerde değil tüm dünyada yankı buldu. O dönemli kitle iletişim araçlarının bugüne oranla daha sınırlı olmasına rağmen 19 sistemi iddiası, büyük kitlelere ulaştı. Reşad ve 19 sistemi keşfi, birden bire başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın gündemine oturdu.
Reşad, 19 sistemi ile mucizevi bir kitabın tüm insanlığa rehberlik için geldiğinin ispat edildiğini ancak hadis ve diğer ek kaynaklar ile İslam'ın ana çizgizisnden çıkartılıp, bambaşka bir hale büründüğünü, bu nedenle Kur'an'a dönülüp, başta hadis olmak üzere Kur'an'ın dokusunu bozan her türlü kaynağın reddi miras edilmesi gerektiğini duyurdu.
Aslında Reşad'dan önce de bu tip hadis vs. kaynakların Kur'an'a zarar verdiği yönündeki görüşlerin var olmasına rağmen, Reşad'ın 19 sistemi keşfine dayalı popülerliği ile dikkatler hadis, sünnet, mezhep ve Kur'an gibi konulara döndü. Tabi Reşad'ın bu geleneksel din anlayışını kökten dinamitleyen fikirleri, birilerini çoktan rahatsız etmeye başlamıştı.
1988 yılı Reşad ve 19 sistemi keşfi nedeniyle Reşad'ı sevenler açısından çok kritik bir karar alma yılı oldu. 1988'de Reşad, kendisinin Allah tarafından görevlendirilen bir elçi (Resul) olduğunu ilan etti. Yüce Allah'ın modern matematik çağında, 19 matematiksel mucizesi ile kendinin desteklenerek, tüm semavi dinlerdeki (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) bozulmaları tespit edip düzeltme ve tek bir din ilan ederek, tüm inançlardaki insanları bu din altında toplama görevinin kendisine verildiğini dile getirdi. Akademik kişiliğine bağlı olarak bu iddialarını eserler basarak, Tuscon'daki mescidinde vaazlar vererek hem anlatmaya hem de temellerini göstermeye başladı.
Reşad Halife, hayal edilenin aksine, sakallı, cübbeli, sarıklı, klasik olarak İslam dünyasında her çağda ortaya çıkan mehdilere ve sahte peygamberlere hiç benzemiyordu. Gayet modern giyimi, sakin ve mağrur duruşu, derin bilgi birikimi, Kur'an'a ve diğer dinlere olan hakimiyeti, herkes gibi yalnız, korumasız ve silahsız gezmesi ile farklıydı. Ne tasavuftaki dervişler gibi bir hayatı vardı, ne de şeyhler gibi makamı. Belki de fikirlerinin bu kadar çabuk yankı bulmasının bir nedeni de bu mütavazi hayatıydı.
Yukarıda da belirtiğimiz gibi 1988 yılı hem Reşad hem de Reşad'ı sevenler bakımından çok değişik bir yıl oldu. Reşad'ın elçiliğini ilan etmesi üzerine, bir kaos yaşandı. Tüm dünyada Reşad'ı destekleyenlerin bir çoğu Reşad'a cephe almaya başladı. Reşad'ı hain, mürtet hatta CIA ajanı dahi ilan ettiler. 1988 öncesi 19 sistemini yere göğe sığıramayan, bir mucize olarak görenler, birden bire 19 sistemi ve Reşad hakkında aleyhe yazılar yazmaya başladılar. Devlet başkanları, El-Ezher gibi üniversiteler Reşad'ı davette yarışır iken, 1988 sonrası tüm bu övgüler, sövgüye dönüştü. Reşad, kendisine inanan bir avuç insanla, Tuscon'daki mescidinde, yaşanan tüm olaylara hiç aldırmadan çalışmalarına devam ediyordu.
Reşad; 1959 yılında ABD'ye geldiğinde nasıl yaşıyorsa, hayat standardı ne ise, en övüldüğü, devlet reisleri tarafından taltif edildiği yıllarda da hayat standardı aynıydı. Tek derdi, İslam adına doğru bildiklerini yaymaya çalışmaktı. Elçilik iddiasından sonra yaşanan bu kaosta, hiç geri adım atmadı. Kendisine getirilen eleştirilere ve saldırılara en iyi cevabın, çalışmalarına devam etmesi olduğunu düşünen Reşad, akademik kimliği nedeniyle bulunduğu ilmi ve edebi seviyeden hiç taviz vermedi.
Bu kaos süreci boyunca, klasik din tacirleri, kendileri gibi düşünmeyen herkesi ortadan kaldırmakla meşhur, mahir ve malum odaklar, en doğru zamanda Reşad'ı ortadan kaldırmaya karar vermişlerdi. Önce "kafir" ilan edilen Reşad, bu ilan ile birlikte mürtet de ilan edilmiş oldu. Böylece geleneksel din anlayışı sahipleri, aynı anda Reşad'ın ölüm emrini de vermiş oldular. Çünkü Reşad'ı kafir ilan edenlerin geleneksel din anlayışında, "kafirin canı da malı da hatta karısı da helaldir" görüşü hakimdir. Reşad, bu gelenekten gelen biri olduğu için aslında her şeyin farkındaydı. O döneme tanıklık eden ve Reşad'ın yanında bulunan bazı kişiler, Reşad'ın son zamanlarda tedirgin olduğunu hatta bir arkadaşından silah dahi istediğini dile getirmektedir. O dönemde FBI tarafından "günlük rutinlerini bir süre bırak" şeklinde bir tavsiye dahi aldığı anlatılır.
Reşad Halife, tüm bu tehditlere aldırmıyordu ama tedbirli de olmak istiyordu. Fakat 31 Ocak 1990 günü sabah namazında, her zamanki gibi mescidine geldiğinde, mescidinde bıçaklanarak öldürüldü. Ölümünden sonra anlaşıldı ki, ABD'de bir çok terör faaliyetine katılan, El Kaide menşeli bir teröristin yönetiminde suikastı planlanmıştı. 31 Ocak 1990 günü sabah namazı öncesi Reşad'ın Tuscon'daki mescidine saklanan iki kişi, Reşad'ı 29 yerinden bıçaklayarak öldürdüler.
Reşad Halife, istese bu sonla hiç karşılaşmazdı. Babası, Mısır'da bilinen ve kabul gören, ehli sünnet akımına üye bir tarikatın önde gelen şeyhlerindendi. Hatta Reşad'ın babası tarikatına oğlunun ismini koymuş, Reşadiye Tarikatı olarak adlandırmıştı. Eğer Reşad, doğru bildiklerini değil de babasından kalan posta oturmayı ve kendisinin şirk olarak nitelendirdiği şeyleri kabul etseydi, çok mutlu, huzurlu ve zengin bir hayat yaşayabilirdi.
Reşad'a ve Reşad'ın fikirlerine bir çok eleştiri getirilebilir, inkar hatta tekfir dahi edilebilir. Ancak gerek eserleri, gerek yaşantısı gerekse de kişiliği, Reşad'ın saygı duyulması gereken bir kişi olduğunu ispatlamaktadır. Hayatı boyunca Kur'an hükümlerinin sınırını korumaya çalışan Reşad, hiçbir kötü fiille anılmadı. Resullük iddia etmesi, bazı Kur'an'da olmayan olayları (ilk günah gibi) ortaya atması gibi çıkışlarını, hep bir edep ve saygı sınırları içerisinde yaptı. Kimseyi tehdit etmedi, kimseye parmak sallamadı, kimseyi dışlamadı. Fikirlerine karşı çıkanlara ve hatta kendisine saldıranlara tek bir kötü söz veya harekette bulunmadı.