Teslimiyet Dininin İlanı Üzerine 1

Teslimiyet Dini'nin manifestosunu oluşturan web sitesinde (teslimiyetdini.com), "Tüm insanlar için birleştirilmiş tek dinin ilanı" adı altında yayınlanan yazıya mercek altına almak, zaruridir. Zira Teslim Olanlar yani Teslimiyet Dininin inananları, bu manifesto üzerine inançlarını inşa ettiklerini belirtmektedirler. 

Tanrı'nın İradesi: Antlaşma Elçisini Göndermek Mi?

Teslim Olanlar, dinlerinin temeline, Tanrı'nın bir iradesini yerleştirirler: Antlaşma Elçisi göndermek.

Peki, Antlaşma Elçisi'nin görevi nedir?

Teslim Olanlar bu görevi kısaca şu şekilde tanımlamışlardır:

"Eski Ahit’te (Malaki 3:1), Yeni Ahit’te (Luka 17:22-36 & Matta 24:27) ve Son Ahit’te (3:81) belirtildiği gibi Tanrı’nın planı, tüm kutsal yazılar iletildikten sonra Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’ni göndermeyi icap ettirir. Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’nin esas işlevi, kutsal yazıları arındırmak ve onları, bu dünyayı Yaratandan ve Ayakta Tutandan bu dünyaya evrensel tek bir mesaja birleştirmektir."

Tanımlamada; Tevrat, İncil ve Kur'an'a yapılan atıflar ile Tanrı'nın gönderdiği kitaplar ile planını açıkladığı, bu plana göre bozulan kutsal yasalardaki bozulmaları gidermek ve tüm insanların tek bir mesaj etrafında toplanmasını sağlamaktadır.

Peki, bu belirlemeye temel alınan Malaki 3:1, Luka 17:22-36 & Matta 24:27 ve Kur'an 3:81'de gerçekten de bahsedilen Tanrı planı geçmekte midir, bir antlaşma elçisi gönderileceği belirtilmekte midir, Teslimiyet Dini'nin temelini oluşturan bu belirleme doğru mudur, inceleyelim:

MALAKİ 3/1:

"“İşte habercimi gönderiyorum. Önümde yolu hazırlayacak. Aradığınız Rab ansızın tapınağına gelecek; görmeyi özlediğiniz antlaşma habercisi gelecek” diyor Her Şeye Egemen RAB."

Malaki 3:1'de belirtilen Anlaşma elçisinin habercisidir. Malaki 3:1'de geçen antlaşma habercisi, peygamber anlamındadır. Hristiyanlık inancında Tanrı yeryüzüne geleceğinden, antlaşma elçisi de Tanrının gelmesinden önce gelerek, yolu hazırlayacağı belirtilmektedir. Malaki 3:1'de geçen antlaşma habercisi olarak gerek kitabın genel konusundan gerekse de ayetin içeriğinden açıkça Vaftizci Yahya'nın kastedildiği, açıktır. 

Zira Malaki Kitabı 1:1 ayette İsrail halkına bir bildiri olduğu açıkça belirtilmektedir. Dolayısıyla çağrı, Teslim Olanların web sitesinde belirtildiği gibi tüm dinleri kapsayıcı şekilde dile getirilmemiştir. 

Aynı şekilde Matta 11:7-10'da geçen anlatı, Malaki 3:1'de belirtilen bildiriye uygun olarak şu cümleler geçmektedir:

‘İşte, habercimi senin önünden gönderiyorum; O önden gidip senin yolunu hazırlayacak’ (Matta 11:10). 

Yine bu husus Markos 1:2-4'de de Yahya'ya atıfla gelir: 

"Peygamber Yeşaya'nın Kitabı'nda şöyle yazılmıştır: “İşte, habercimi senin önünden gönderiyorum; O senin yolunu hazırlayacak.”“Çölde haykıran, ‘Rab'bin yolunu hazırlayın, Geçeceği patikaları düzleyin’ diye sesleniyor.” Böylece Vaftizci Yahya çölde ortaya çıktı. İnsanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyordu." (Markos 1:2-4)

Görüldüğü üzere Malaki 3:1'de kastedilen antlaşma habercisi, yeni akdin (İncil'in) antlaşma elçisi (peygamberi) İsa'nın habercisi Vaftizci Yahya'dır. Gerek Malaki 3:1'deki ayetin görünen anlamından gerek bahsedilen atıflardaki bağlantılardan gerekse de Kitabı Mukaddes inançlılarının ittifakıyla Malaki 3:1, Vaftizci Yahya'a yöneliktir. Malaki 3:1 ve atıf yapılan diğer İncil ayetlerinden açıkça anlaşıldığı üzere Tevrat'taki bozulan kutsal yasalar üzerine Vaftizci Yahya ile İsa'nın geleceği haber verilmiş, İsa gelmiş ve İncil'in vahyiyle Tevrat'taki kutsal yasalar düzeltilmiştir. 

Teslimiyet Dini, Tanrı'nın sünnetullahında, önden bir haberci göndermesi üzerine antlaşma elçisi göndererek, insanlarla olan akdini kurduğunun bulunduğunu kastetmektedirler. Yüce Allah'ın böyle bir kanunu var ise bile, bu kural Muhammed Peygamber ile son bulmuştur. Zira Muhammed Peygamberin bildirdiği ve kendisinden sonra gelecek yeni ve farklı bir resulden bahsettiği Kur'an'da geçmemektedir. Tabi iş dönüp dolaşıp Al-i İmran 81 ve Ahzab 40'a gelmektedir ve fakat bu konudaki saptırma aşağıda belirtilmiştir.

Dolayısıyla Teslimiyet Dini sitesinde "Yeni Din İlanı" olarak belirtilen yazıdaki Malaki 3:1 atfının, konuyla uzaktan yakından alakası yoktur.

LUKA 17:22-36 & MATTA 24:27:

Luka 17:22-36: İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Öyle günler gelecek ki, İnsanoğlu'nun günlerinden birini görmeyi özleyeceksiniz, ama görmeyeceksiniz. 23İnsanlar size, ‘İşte orada’, ‘İşte burada’ diyecekler. Gitmeyin, onların arkasından koşmayın. Şimşek çakıp göğü bir ucundan öbür ucuna dek nasıl aydınlatırsa, İnsanoğlu kendi gününde öyle olacaktır. Ama önce O'nun çok acı çekmesi ve bu kuşak tarafından reddedilmesi gerekir.

“Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun günlerinde de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. Lut'un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. Ama Lut'un Sodom'dan ayrıldığı gün gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti.

“İnsanoğlu'nun ortaya çıkacağı gün durum aynı olacaktır. O gün damda olan, evdeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan da geri dönmesin. Lut'un karısına olanları hatırlayın! Canını esirgemek isteyen onu yitirecek. Canını yitiren ise onu yaşatacaktır. Size şunu söyleyeyim, o gece aynı yatakta olan iki kişiden biri alınacak, öbürü bırakılacak. Birlikte buğday öğüten iki kadından biri alınacak, öbürü bırakılacak.”

Matta 24:27: Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır.

Belirtilen İncil ayetlerinde işlenen konu, İncil'de ve eklerinde bir çok yerinde karşımıza çıkan "İnsanoğlu'nun ortaya çıkışı, gelişi" olayıdır. İncil'de bir çok ayette İsa Peygamber tarafından gelecekte "İnsanoğlu tekrar gelecek, İnsanoğlu geldiğinde, İnsanoğlu ortaya çıktığında" şeklinde anlatılarla inanmayanlar için kötü günlerin yaşanacağı, inananların ise huzura ereceği olaylar betimlenmektedir. Peki, İsa Peygamber burada neyi kastetmektedir?

Burada "İnsanoğlu'nun gelişi" konusu bir kısım İslam mütefekkirleri tarafından "Muhammed Peygamber'in çıkışına işaret" olarak algılanmakta ise de İsa'nın söylemlerinde yaşanan hiçbir olay Muhammed Peygamber'in gelişinde yaşanmamıştır. Petrus başta olmak üzere bir çok Hristiyan otorite ise burada kastedilenin İsa Peygamber'in ölümünden sonra tekrar ortaya çıkışı olarak anlamlandırılmıştır (Luka 11:24; 1. Korintliler.1:7; 2. Selanikliler 1:6-8; 1. Petrus 1:7, 1. Petrus1:13; 1. Petrus 4:13; Vahiy 1:7).

Teslim Olanlar; Matta 24:27 ve Luka 17:22-36'daki "İnsanoğlu'nun gelişi" kavramından neyi anladıklarını burada tam net açıklamamışlardır. Burada kastedilen eğer Muhammed Peygamber veya Reşad Halife'nin gelişine yönelik bir atıf yahut yeni bir antlaşma elçisinin gelişinin haberi ise, ayetlerden bu anlamların çıkmayacağı, çıkarılsa dahi büyük bir çarpıtma olacağı açıktır.

KUR'AN'I KERİM 3:81

Teslim Olanlar'ın temel aldığı ayetlerin başında bu ayet yani Al-i İmran 81. ayet gelmektedir. 

Burada bir ayrıma gitmemiz gerekmektedir. Zira, Teslim Olanların Resul olarak kabul ettikleri Reşad Halife'nin çevirisi ile ayetin gerçek çevirisini ayrı ayrı vermek hem Teslim Olanların görüşlerini daha iyi ortaya koymak hem de aradaki farkın farkındalığına varmak amacıyla doğru olacaktır.

Reşat Halife'nin 3:81 Meali:

"TANRI şunu diyerek peygamberlerle bir antlaşma yaptı, “Size kutsal yazı ve bilgelik vereceğim. Daha sonra, mevcut tüm kutsal yazıları doğrulamak için bir elçi gelecek. Ona iman edecek ve onu destekleyeceksiniz.” “Bunu kabul ediyor musunuz ve bu antlaşmayı yerine getirmeye söz veriyor musunuz?” dedi. Onlar “Kabul ediyoruz” dediler. O dedi ki, “O halde siz şahitlik ettiniz, Ben de sizinle birlikte şahitlik ediyorum.”"

Kur'an'ı Kerim 3:81'in Doğru Çevirisi:

"Hani Allah nebilerden 'kesin bir söz' almıştı: 'Andolsun size Kitaptan (Levhi Mahfuz'dan) ve hikmetten verip sonra size verilenleri doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.' Demişti ki: 'Bunu kabul ettiniz ve bu ağır yükü üzerinize aldınız mı?' Onlar: 'Kabul ettik' demişlerdi de 'Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım,' demişti."

Al-i İmran 81. ayet, Reşad Halife tarafından maalesef açıkça saptırılmıştır. Reşad Halife bir çok ayette; kelime kırpma, görmemezlikten gelme, amaçsal (kendini resul ilan edecek şekilde) yorum ile kasten yanlış anlam verme işlemini çok defa yamaktadır. 

Peki bu ayette saptırılan noktalar nedir?

Nebi; kelime olarak "haber alan" anlamındadır. Kur'an'da nebi ile kastedilen, haber yani kendisine vahiy verilen kişilere verilen addır. Fakat teslim olanlar, Reşad'ın bu ayetteki saptırması nedeniyle "sadece vahiy değil, kitap verilenlere nebi denilir" gibi Arapça gramer yapısı ile taban tabana zıt ve Kur'an'daki bir çok ayetle çelişen bir anlam çıkarmaktadırlar. Ayette  Yüce Allah, vahiy vereceği kişileri yani nebilerden bir söz aldığıyla söze başlamıştır.

Yine ilk cümlede geçen "kitabin" kelimesinin çevirisindeki yanlışlıktır. Reşad, ayetteki "kitabin" kelimesini "kitabi" olarak almış ve "kitap" diye çevirmiştir. Halbuki "kitabin" kelimesi bir çok ayette gelmektedir ve geldiği çoğu yerde "Levhi Mahfuz"a atfen gelmekte, Reşad Halife'nin takipçilerinin anlayacağı şekilde konuşursak "kitabin" kelimesi "the book" olarak değil "a record" olarak çevrilmektedir. Zira En'am 59, Yunus 61, Hud 6, Neml 75, Sebe 3'te "kitabin" kelimesi Levhi Mahfuz anlamındadır. 

Dolayısıyla ayette nebilere, Levhi Mahfuz'dan bilgiler ve hikmetler verileceği, daha sonra bu verilen bilgi ve hikmetleri doğrulayan bir elçinin geleceği belirtilmiştir. Peki bu elçi kimdir?

Ayete bakıldığında her bir nebiye ayrı ayrı tek bir elçinin, her nebinin yanındaki bilgi ve hikmeti doğrulayıcı olarak geleceği açıkça anlaşılmaktadır. Buradaki elçinin yani Resul'ün "Vahiy Meleği" yani klasik ismiyle "Cebrail" olacağı açıktır. Nitekim Meryem 19'da vahiy meleği kendisinin bir Resul olduğunu açıkça belirtmiştir. 

Nebilerden, gelen vahiy meleğine inanmaları, iman etmeleri yönünde bir söz alınmıştır. Yani, gelen bu elçiyi (Cebrail'i) yalanlamayacakları yönünde söz alınmıştır. Aynı zamanda gelen elçiye yardımda bulunacakları yönünde söz de alınmıştır. Peki nebiler nasıl vahiy getiren elçiye yardım edeceklerdir? Vahiy meleği olan elçi, vahiy taşımaktadır ve bu vahiy meleği için büyük bir yüktür. Örneğin Taha 144'te yapılan uyarı da bu yöndedir.

Ayetin devamında "bunu kabul edip, bu ağır yükü üzerinize aldınız mı" denmesi, yine vahyin büyük bir yük ve sorumluluk olduğunu açıkça göstermektedir. 

Dolayısıyla toparlar isek Al-i İmran 81'den anlaşılan şudur: Ayete Yüce Allah, nebilerden bir söz almasıyla başlamıştır. Nebi, vahiy alan kişilere verilen addır. Dolayısıyla Yüce Allah vahiy vereceği kişileri toplamış ve bir söz almıştır. Nedir bu söz? "Size Levhi Mahfuz'dan, her şeyin yazıldığı, kayıt altına (a record) alındığı kitaptan ve hikmetten verip sonra size verilenleri doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Alınan söz gayet açıktır. Size bir elçi gelecek ve bu elçi gelmeden önce size bir kısım bilgiler ve hikmetler verilecek. Örneğin Yusuf Peygamberin gördüğü rüya, İbrahim Peygamberin güneş ve ay yönündeki tefekkürü ile ulaştığı sonuç, hep daha kendilerine vahiy gelmeden önce nebilere verilen bilgi ve hikmetlerdendir. Ayete devam eder isek elçi yani vahiy meleği geldiğinde, nebilere o güne kadar verilen bilgi ve hikmetleri doğrulayacak yani vahiy meleği gelene kadar nebilerdeki bilgi ve hikmet birikimine uygun olarak vahiy meleği gelecek ve vahyi aktaracaktır. Nebiler de vahiy meleğine inanacak, vahyi aktarma konusunda vahiy meleğine zorluk çıkarmayacak ve yardımca olacaklardır.

Fakat Reşad Halife, başta "kitabin" kelimesi olmak üzere bir çok kelimenin anlamını saptırmış, kendisini resul ilan edecek yolu açmak için ayeti amaçsal olarak çevirmiştir. Reşad Halife'nin çevirisinden anlaşılan ise şudur: Yüce Allah nebileri yani kendisine sadece kitap verilecek olan vahiy alacaklardan bir söz almaktadır. Nebiler vahiy meleğiyle muhatap olduktan sonra yani kendilerine kitap verildikten sonra, kendilerine verilen bu kitabı onaylayan ve verilen hikmetleri doğrulayan (kitap yani vahiy verildikten sonra neden hikmete ihtiyaç duyuluyor o da ayrı bir hadikaptır) bir elçi geleceği söylenmektedir. Buradaki "sonra" kelimesine Reşad, "zamansal anlamda çok sonralık, çok uzun zaman" manası vermiştir. Dolayısıyla burada kitap verilen peygamberler görevlerini tamamladıktan çok sonra hatta vefat ettikten bile sonra bir resul yani Yüce Allah'ın bir elçisi gelecek, bu elçi tüm nebilere indirilen vahiyleri (Tevrat, İncil, Kur'an vs.) doğrulayacak olup, tüm nebilerden bu elçiye iman ve yardım etmeleri konusunda söz alınmıştır. Reşad Halife buradan hareketle kendisinin son anlaşma elçisi olduğunu temellendirmeye çalışmaktadır. 

Öncelikle, ayetteki saptırma ve amaçsal yorum açıkça görülmektedir. Bu nedenle Teslimiyet Dininin temelini oluşturan bu dayanağın çöktüğü açıktır. Ayrıca, Reşad'ın çevirisi de kendi içinde çelişmektedir. Geçmişteki nebiler yani Adem Peygamberden Muhammed Peygambere kadar gelmiş geçmiş vefat etmiş nebiler, 1970'li yıllarda Resul oluğunu ilan eden Reşad'a nasıl iman edecek ve hatta yardım edecektir? Kaldı ki Reşad'ın çevirisinde de nebiler sabit, gelecek olan elçi hareketli yani mobildir, her bir nebiye ayrı ayrı geleceği yönünde anlam net bir şekilde çıkmaktadır. Ama Reşad'ın antlaşma elçisi olması karşısında, her birine Reşad nasıl gitmiştir? Tek tek mezarlarını yahut şahsı manevilerini ziyaret etti diyelim (!), geçmiş nebiler Reşad'a nasıl iman etmişlerdir? Peki nebiler Reşad'a nasıl yardım edeceklerdir? Bu sorular yanıtsız olduğu gibi Reşad'ın, sırf kendi resullüğünü ilan için bu kadar soruya kutsal yazıları saptırarak cevap vermesi, işi iyice içinden çıkılamaz hale getirmiştir.

SONUÇ:

Teslimiyet Dini olarak ortaya konulan "İLAN"da, "Eski Ahit’te (Malaki 3:1), Yeni Ahit’te (Luka 17:22-36 & Matta 24:27) ve Son Ahit’te (3:81) belirtildiği gibi Tanrı’nın planı, tüm kutsal yazılar iletildikten sonra Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’ni göndermeyi icap ettirir." belirlemesinin doğru olmadığını kaynakları ile açıkladık. Yüce Allah; bozulan Tevrat ve İncil sonrasında Kur'an'ı göndermiş ve bu kitabı yani Kur'an'ı, Hicr 9. ayette kendisinin koruyacağını açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla bu kitapta bir bozulma olmasını düşünmek, Tevrat ve İncil'in başına gelenlerin Kur'an'ın da başına geldiğini söylemek, hem Yüce Allah'a verdiği sözü tutamadığı iftirasına vücut vermektedir hem de Al-i İmran 78. ayette lanetlenen ağız eğip bükerek vahiy ve Yüce Allah adına konuşuyormuş gibi tavır sergilemektir.